giriş künye seri ilan kent rehberi bize yazın

 
Giriş
Haberler
Politika

Ekonomi

Spor
Yazarlar
Kültür&Sanat

Bizim Temel

Künye

Seri İlan

Kent Rehberi

Tüketici Köşesi

Önemli Linkler

 

YAZARLAR

TAYFUN ALPER
BİR HAYAL BİR UMUT
 
Geçen hafta eski arşivlerimi düzenliyordum. Kesip sakladığım makaleler, haberler... Kimisi hala taptaze, kimisi çoktan geçerliliğini yitirmiş...
Somali'den bir açlık haberinin resmini kesmişim yıllar önce. Bir deri bir kemik deyimimizin tarif ettiği bu olsa gerek. Genç mi, yaşlı mı olduğu belli olmayan bir adam. Çömelmiş, büzüşmüş... Umutsuz, anlamsız bakışlar... Üzerinde giysi olarak sadece bir bileklik... Muhtemelen yiyecek yardımı için takılmış bir işaret bilekliği... Haberin içeriği Somali'ye gönderilen yardımların çeteler yüzünden ihtiyaç sahiplerine ulaştırılamaması ile ilgili.
O zaman da benzer şeyler hissetmişimdir. Şimdi de... Mağdur olan "insan". Zavallı olan "insan"... Sebep olan yine "insan"... Acımasız olan yine "insan"... Haberin ayrıntısında bu kıtlık içinde bol yiyecek ve para verildiği için çetelerin çok kolaylıkla eleman bulabildiği de anlatılmış... O resimdeki zavallıya bakıyorsunuz. Biraz yiyecek bulabilip, birazcık serpilebilse... Bu çetelerde bir de iş bulabilse... Acaba diyorsunuz bu halini aklına getirebilir mi? Bu acımasız çarkın "sebepleri" arasında bir makam bulabilse reddebilir mi? Daha da acısı bir tercih yapması gerekse, ya zavallı bir mağdur olmak, ya da acımasız bir çete üyesi olmak... Ne zor! Uzaktan fetva vermek kolay. Dilerim hiçbirimiz böyle zor bir duruma düşmeyiz. Anneannemden duyduğum bir söz vardı: "Allah adamı açlıkla imtihan etmesin!"
İyi olmak ya da kötü olmak! Şartlara göre bazen ne kadar kolay, bazen ne kadar zor. Bir İslam bilgininden aktarılan bir söz vardır. Demiş ki bilgin: " Deseler ki kıyamet koptu, teraziler kuruldu. Herkesin günahı sevabı belirlendi. Herkes kurtuldu, tek bir kişi cehennemlik kaldı. Korkarım ben miyim diye. Ya da deseler ki herkes cehennemlik, tek bir kişi kurtuldu. Ona da umutlanırım ki, acaba ben miyim diye."
Şartlar içinde sadece yapılanların değerlendirilmesi çok kaba bir iyilik-kötülük ölçüsü olsa gerek. Bir yardımın değerini nakit miktarının bedeline göre değerlendirmekle kaç liralık bir iyilik olduğuna karar vermek ne kadar izansız ise. Çocukluğumda, ilk gençliğimde zaman zaman tane hesabı sevap yazıldığını anlatan hocalarla kafamın nasıl karıştığını hatırlarım. Oysa bugün ben inanırım ki "mutlak adalet" verebileceğinin "hangi oranını vermiştir" diye tartmaktadır.
Yine yıllar öncesinin bir başka makalesinde siz isteseniz de istemeseniz de, becerebilseniz de beceremeseniz de Türkiye iyiye gidecektir yazmış bir köşe yazarı, ben de kesmiş saklamışım. O günün makalelerinin, haberlerinin konularının kimisine baktığımda nereden nereye geldiğimizi görebiliyorum. Ve bir projeksiyon yaptığımda 10 yıl 20 yıl sonrasına umutla bakabiliyorum yurdumun. "Bugünü gözünüzle, yarını beyninizle görürsünüz" diyordu bir başka yazar. Artık yarınlarımıza baktıkça beynim aydınlanıyor.
Diyeceksiniz ki ne alakası var? Ekonomik durum ortada. Milyonlarca insanın işini kaybetmiş. Eve ekmek götürme telaşında bunalmış bir toplum... Umudunu kaybetmiş, çıkış yolu göremeyen, depresyonda bir millet... Evet bunlar doğru... Ama, bu millet artık uyanmak zorunda. Uyandırmak için kovalarla soğuk su artık başımızdan aşağı boşaldı...
Bir zamanlar devleti kimsenin soyabileceğini hayal edemezdik. Sonra şüphelendik ama, verdilerse verdiler, biz seyrettik. Daha sonra yolsuzlukların üzerine gidilince meğer neler varmışı gördük... Hep beraber yaşamadık mı?
Avrupa Birliği uyum yasaları çıktıkça bir çok konuda çağdaş yasalara kavuştuk. Arada samimiyetsiz alenen aleyhimize olan yasalar da geçti... Ama, vaki olanda hayır vardır demişler. Bu yazının kaleme alındığı gün, (dün akşam) Avrupa Birliği bize şimdilik tarih vermeyeceğini bildirdi. Alın size bir kova soğuk su daha!
Bu ülkenin çözümlerinin bu topraklarda olması gerektiğini anlamayanımız kaldı mı?
Eski gazeteler insana ilginç duygular yaşatıyor. Şartlar değişiyor, çözümler değişiyor. Değişmeyen tek şey doğanın kuralları... Fizik, kimya, genetik vb... Ve yine her daim geçerli olan aklın bunları yorumlama gücü... İnsan gelişiminin, mutluluğunun ve başarısının değişmeyen hazır bir formülünün olmadığı gibi. Tek formül değişen şartlarda aklın ve zekanın kullanılmak zorunda kalınması...
Bir de Kent Anayasası yazısı kesmişim, tarihi yok üzerinde: 3 maddelik bir kent anayasası önermiş yazar:
1. Birbirimize saygılı olmak: "Sadece tanıdıklarınıza, ya da sevdiklerinize değil, herkese saygılı olmak gerek" "Saygı göstermek masraf yapmayı da gerektirmez."
2. İşini en iyi yapmak: "İşine özen göstermeyen kişiden başkasının hakkına özen göstermesi beklenemez."
3. Vasıflılara sahip çıkmak: "Mesleki yarış başka, birbirini yeme başka şeydir."
"Hepinize, Kent Anayasası'nın olduğu mutlu bir kent yaşamı dilerim!.."
Eskileri harmanlayınca fikirler de kopuk kopuk oldu, kusura bakmayın...
Ben de bu haftaki yazımı son yaptığım alıntının yazarının dilekleriyle bitirmek istiyorum:
Samsun'da yaşayan herkese, Kent Anayasası'nın olduğu mutlu bir kent yaşamı dileklerimle...
 

GÜNÜN SÖZÜ

YA BİR YOL BULACAĞIZ

YA BİR YOL YAPACAĞIZ

ANİBAL

 

giriş | haberler | politika | ekonomi | spor | yazarlar | kültür&sanat | bizim temel | künye | seri ilan | kent rehberi  | tüketici köşesi önemli linkler |

Görüş ve önerilerinizi  kuzeyhaber@mynet.com  adresine gönderebilirsiniz.
KUZEYHABER © TÜM HAKLARI SAKLIDIR