Biz bu kenti ve
dahi denizi aynı anda gördük, aynı anda sevdik.
1961’in bir puslu sonbahar sabahı Ordu’ya gitmek üzere Samsun
Garı’nda trenden indiğimde kaderimin bu kente düğümlendiğini
nereden bilebilirdim ki?
Çocukluğum İç Anadolu’nun steplerinde o ilçeden bu ilçeye
-memur olan babamla birlikte- göçmek ve hemen her sınıfı bir
başka yerde okumakla geçmişti.Artık liseye gidecektim.
Rahmetli babam Ordu’ya tayin olmuştu.Okumak için Ordu’ya
gitmekten, Ordu’ya gitmek için de Samsun’a uğramaktan başka
yolum yoktu.
Ben önce, çaresiz uğradığım Samsun’u sevdim, sonra Samsun’da
yaşayan kömür gözlü bir kızı.Ben o Samsun’lu kızı aldım,
Samsun’da beni.
Kaderimiz birbirine düğümlendi. 41 yıldır bu kentle, 34 yıldır
da o kızla nikahlıyım.Kavga edip küstüğümüz, darılıp
kırıldığımız ve hatta zaman zaman ayrıldığımız, zaman zaman
kaçıp gittiğimiz oldu. Ama asla boşanmadık. Evim, kentim ve
ülkem arasındaki tüm gidip gelmeler ayrı birer hatıradır
bende.
Acısıyla da, sevinciyle de benimdir ve benim kalacaktır.
“ Bir Zamanlar Samsun “ ne bir anı, ne bir seyahat, ne bir
inceleme, ne de bir özgeçmiştir. Belki “ bir deneme “, belki
de gerçek kent tarihçilerine
bırakılacak notlar bütünüdür. Günün birinde bu kent üzerine
araştırma yapmak, bir şeyler yazmak isteyenler özellikle 1968
ile 1978 arasına ait bazı notlar bulabilirse mutlu olacağım.
Az da olsa okuyan ama maalesef hemen hemen hiç yazmayan bir
toplumuz. Ya kendi küçük dünyamızın belli bir kesitini bile
olsa toplumla paylaşmaktan
korkuyoruz, ya da yaşadıklarımızı, duygu ve düşüncelerimizi
anlatacak gücü kendimizde bulamıyoruz.
Ben kaç gün süreceğini bilmediğim bu yazı dizisi içinde tüm
noksanları ve hatta hafıza yanılmalarını da peşinen kabul
ederek bir döneme belli bir ışık
tutmaya çalışacağım. Herkes kendi çevresini aydınlatırsa
ortalıkta karanlık bir yer ve gizli bir şey kalmaz, diye
düşünüyorum.
--------- Maden Defteri ne ola ki ? ----------
Bizi bilenler sanırlar ki ilk mesleğimiz gazeteciliktir. Ne
gezer. O yıllarda “7.Koğuş” diye bir kitap okumuştum ve de pek
sevmiştim. Rusya’daki
rejim muhaliflerinin akıl hastanelerine kapatılmasını, başka
bir deyimle “ akıllı delileri “ anlatıyordu.O “ akıllı deliler
“ den biri bir laf eder “ insan iki ayda bir ya iş, ya ev
değiştirmeli “ diye. Tam o yıllardaki beni
anlatıyordu ve belki de bunun için çok sevmiştim. İki ayda bir
ya iş değiştiriyordum, ya da ev.
İşe Tekel İdaresi’nde geçici işçi olarak başlamıştım.Sakarya
Dershanesi’nin Merkez İçi’ndeki binası o zamanlar Tekel Baş
Müdürlüğü’nün mülkiyetindeydi ve birinci katında Emanet Ambarı
vardı. 1969 Yılı Karadeniz Bölgesi Ekici Tütün Piyasası o yıl
21 Mart’ta açıldı ve biz de o katta “ maden defteri katibi “
olarak çalışmaya başladık.Allah’a şükürler olsun, o gündür
bugündür
de çalışır gideriz.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken evlenmiş
ve Samsunlu olmuştum. Samsunlu olmak işi hoş da ne iş güç var,
ne de para pul.
Valisinden belediye başkanına, emniyet müdüründen parti
başkanına o kapı senin bu kapı benim dolanıp iş arıyorum. Ne
iş yaparsın diye soranlara da “ hiçbir şey bilmem ama her işi
yaparım “ diyorum.
Sonunda aradığım işi Tekel’de buldum. Tek Gıda İş Sendikası
Samsun Şube Başkanı rahmetli Hasan Aka “ yarın imtihan var “
dedi. İmtihana girdim.
Kazanmışım. 480 lira aylıkla Emanet Ambarı’nda geçici işçi
statüsü ile ve “maden defteri katibi “ olarak işe başladım.
Şu “ Merkez İçi ve maden defteri ne demektir “ diye merak
edenlere hele bir onu anlatalım. Konumuza sonra döneriz.
Bir zamanlar tütün dendiğinde akla Türkiye ve Samsun gelirmiş.
Tütünün en hası da Samsun’da yetişir ve dahi dünyanın dört bir
yanına ihraç edilirmiş.
O yıllarda ne Virjinya tütünü bilinirmiş, ne de filtre ve sos.
Kehribar gibi Samsun tütünü pırıl pırıl Samsun güneşinde
kurutulur,inceden inceye kıyılır, büyük bir titizlikle sarılır
ve sonra da büyük bir zevkle yakılırmış. Hele bir de yandan
çarklı kahve de yanında oldu mu, deme gitsin tiryakinin
keyfine.
İşte bu Virjinya tütününün, filtre ve sosun olmadığı
dönemlerde tüm dünyanın tüm sigaralarına aromayı bu bizim
Samsun’un tütünleri verirmiş.
İçine belli miktarda Samsun ve Bafra tütünü karıştırmadan adam
gibi sigara yapmak ve dahi içmek ne mümkün. Samsun tütünü de
maden, evkaf ve canik olmak üzere üç cinse ayrılırmış. Maden
en kıymetlisi ve en pahalısı. Doğal olarak da en azı. İşte
Tekel İdaresinin satın aldığı tütünler içinde bu maden tütünü
ile ilgili kayıtları beş ay müddetle ben tuttum.
Şimdi Samsun tütününü biraz olsun anlattık ama Merkez İçi’ne
daha dokunmadık. Bundan daha otuz kırk yıl öncesine kadar
tütün ülkenin en önemli
ihraç ürünü, Samsun’un ise neredeyse tek geçim kaynağı. Bir
tarafta Reji, diğer tarafta tütün tüccarları. Bir tarafta
tütün üreticileri diğer tarafta
tütün işçileri ve de kolcular. Şimdiki metruk sigara fabrikası
binasından Liman kavşağında daha geçenlerde yıkılan sarı
mağazalara kadar bir yığın
bina tütün ve insan kaynıyor. Tütünü ekenler, tütünü
işleyenler, tütünü alanlar ve satanlar. Ve elbette tütünü
içenler. Ve elbette tütün kaçakçıları
ve elbette kolcular. Hani şu Çökertme Türküsü var ya, hani şu
“ kolcular gelirse teslim olmayalım Halil’im aman kurşun
saçalım “ diyen Çökertme Türküsü. İşte o türkü tipik bir
kaçakçı türküsüdür ve işte o Halil’in, işte o İbrahim’in
kaçtığı kolcular da tipik reji kolcularıdır, bugünün
benzetmesi ile sanki “ IMF jandarmalarıdır “ Bu tütün
kaçakçısı dediklerimiz
(SÜRECEK)
|